NURLU HAKİKATLER

NURLU HAKİKATLER

Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ndan seçilmiş derin manalar ihtiva eden, imani ve hikmetli konuları ele alan dört farklı pasajdır. Bu metinler, varlık, insan, rızık ve Allah’ın (Vâcibü’l-Vücud’un) sıfatları gibi temel konulara odaklanır.

​1. Metin ve İzahı
​Metin İktibası

​”Rızkınız, yerin hayatına bağlıdır. Yerin dirilmesi ise, bahara bakar. Bahar ise, Şems ve Kamer’i teşhir eden, gece ve gündüzü çeviren Zât’ın elindedir. Öyle ise; bir elmayı, bir adama hakiki rızk olarak vermek; bütün yeryüzünü bütün meyvelerle dolduran o Zât verebilir. Ve O, ona hakiki Rezzak olur.”
(Risale-i Nur – Sözler/454)

​İzah ve Açıklama
​Bu paragraf, rızık kavramını en geniş ve hikmetli manasıyla ele alır. İnsan rızkının sadece bir lokma yemekten ibaret olmadığını, aksine büyük bir kozmik düzene bağlı olduğunu vurgular.

• ​Rızkın Aslı (Yerin Hayatı): Rızık, insanın doğrudan çabasıyla değil, toprağın canlanması ile elde edilir. Toprak, cansız bir madde iken baharda binlerce hayat tohumunu sürmekle, adeta yeniden dirilir. Bu, rızık zincirinin ilk ve en büyük halkasıdır.
• ​Bahara ve Kudrete Bağlılık: Yerin dirilişi ise bahar olayına bağlıdır. Bahar ise kendi başına tesadüfen gelmez; Güneş’i (Şems) ve Ay’ı (Kamer) belirli bir düzen içinde hareket ettiren, geceyi gündüze çeviren sonsuz kudret sahibi bir Zât’ın (Allah’ın) kontrolündedir.
Metin, rızık zincirini bir elmanın yetişmesinden, galaksilerin hareketine kadar genişletir.
• ​Hakiki Rezzak (Gerçek Rızık Verici): Sonuç olarak, tek bir elmayı bile hakiki rızık olarak verebilecek olan, ancak bütün yeryüzünü o elmanın benzeri binlerce meyveyle ve rızıkla dolduran kudrettir. Bu kudret sahibi Allah (c.c.), “Hakiki Rezzak” (gerçek rızık verici) olarak nitelenir. İnsan, kendi çabasıyla sadece rızka ulaşan bir araçtır; rızkı yaratan ve veren O’dur.

​2. Metin ve İzahı
​Metin İktibası

​”İnsanın cevheri büyüktür. Ebede namzettir. Mahiyeti âliyedir (yüksektir). Cinayeti dahi azîmdir. İntizamı da mühimdir. Sair kâinata benzemez. İntizamsız olamaz. Mühmel kalamaz (ihmal edilemez). Abes olamaz. Fena-i mutlak ile mahkûm olamaz. Adem-i sırfa (tam yokluğa) kaçamaz. Cehennem dahi ağzını, Cennet dahi âğuş-u nazindânesini açıp bekliyorlar.”
(BEDÎÜZZAMAN – Asar-ı Bediiyye – 34)

​İzah ve Açıklama
​Bu paragraf, insanın evrendeki benzersiz konumunu ve büyük sorumluluğunu anlatır. İnsanın basit bir canlı değil, kozmik bir önem taşıyan varlık olduğu fikri işlenir.
• ​İnsanın Değeri ve Kaderi: İnsan cevheri büyük ve mahiyeti yüce bir varlıktır. En önemli vasfı ise “Ebede namzettir” ifadesiyle ebedi bir hayata aday olmasıdır. Bu, insanın yalnızca dünya hayatı için yaratılmadığını, asıl hedefinin sonsuzluk olduğunu belirtir.
• ​Sorumluluk ve Düzen: İnsanın önemi, onun fiillerinin büyüklüğüyle de (iyi veya kötü, cinayeti dahi azimdir) ilişkilidir. Ayrıca, insanın yapısındaki intizamın mühim olduğu, yani keyfi ve düzensiz bir varlık olamayacağı vurgulanır. “Abes olamaz, mühmel kalamaz” denilerek insanın yaratılışının bir hikmeti olduğu ve ihmal edilemeyeceği kesinkes belirtilir.
• ​Sonsuzluk ve Akıbet: İnsan, basit bir yok oluşa (Fena-i mutlak veya Adem-i sırf) mahkûm edilemez. Çünkü böylesine değerli ve büyük bir varlığın sonu, ya en büyük mükâfat olan Cennetin kucağına (âğuş-u nazindânesi) ya da en büyük ceza olan Cehennemin ağzına olmalıdır. Her iki ebediyet kapısının da insanı beklediği bu ifade, insanın yaptıklarının sonucunun büyüklüğünü ve ciddiyetini gösterir.

​3. Metin ve İzahı
​Metin İktibası
​”Bütün ukûlü hayrette bırakan hikmetli bir cemal-i san’at, faydeli bir hüsn-ü nakış göstererek Sâni’-i Zülcelal’in medayihine bir kaside-i medhiye gibi bir eser gösterir. Meselâ, nar ve mısıra dikkat et.”
(Risale-i Nur – Sözler)

​İzah ve Açıklama
​Bu paragraf, sanat ve hikmet kavramları üzerinden Allah’ın yaratılışındaki mükemmelliği ve benzersizliği anlatır.
• ​Akılları Hayran Bırakan Sanat: Yaratılış (kâinat), “Bütün ukûlü hayrette bırakan” derecede şaşırtıcı ve derin bir “hikmetli cemal-i san’at” (sanat güzelliği) taşır. Bu sanat, sadece güzel değil, aynı zamanda **”faydalı bir hüsn-ü nakış”**tır (yararlı bir güzellikli desen). Bu, yaratılan her şeyin hem estetik hem de işlevsel bir mükemmelliğe sahip olduğu anlamına gelir.
• ​Yaratılışın Gayesi (Methiye Kasidesi): Bu eserler (yaratılanlar), “Sâni’-i Zülcelal’in” (Celal sahibi Sanatkâr’ın) övgülerine dair yazılmış bir “kaside-i medhiye” (methiye şiiri) gibidir. Yani kâinat, sessiz bir dille, her bir parçasıyla Yaratıcısını yücelten ve O’nun isimlerini ve sıfatlarını ilan eden bir övgü manzumesidir.
• ​Örnekler (Nar ve Mısır): Bu hakikate somut örnek olarak nar ve mısır gösterilir. Narın içindeki tanelerin muntazam dizilimi ve lezzeti, mısır koçanındaki yüzlerce tohumun kusursuz yerleşimi, hem sanatın faydasını hem de hikmetin güzelliğini bir arada sergileyen, akla hitap eden delillerdir.

​4. Metin ve İzahı
​Metin İktibası
​”Nasılki Vâcibü’l-Vücud’un Zât-ı Akdesi, başkalara hiçbir cihette benzemez ve sıfatları mümkinatın sıfatlarından hadsiz derece yüksektir. Öyle de, onun kudsî cemali, mümkinatın ve mahlukatın hüsnülerine (güzelliklerine) benzemez, hadsiz derecede daha âlidir. Evet koca Cennet bütün hüsn ve cemaliyle bir cilvesi bulunan ve bir saat müşahedesi ehl-i Cennet’e, Cennet’i unutturan bir cemal-i sermedî, elbette nihayeti ve şebihi ve naziri ve misli olamaz.”
(BEDÎÜZZAMAN – Şualar – 76)

​İzah ve Açıklama
​Bu paragraf, Vâcibü’l-Vücud’un (varlığı zorunlu olan Allah’ın) Zât (öz) ve Cemal (güzellik) sıfatlarının benzersizliğini ve sonsuzluğunu konu alır.
• ​Zât ve Sıfatlarda Benzersizlik: Metin, Allah’ın “Zât-ı Akdesinin” (Kutsal Özü) ve sıfatlarının yarattıklarına (mümkinat – var olması mümkün olanlar) hiçbir yönden benzemediğini, onlardan hadsiz derece yüksek olduğunu belirtir. Bu, “Tenzih” (Allah’ı yaratılmışların sıfatlarından uzak tutma) ilkesinin bir ifadesidir.
• ​Kutsal Güzelliğin Yüceliği: Allah’ın “kudsî cemali” (kutsal güzelliği) de böyledir; mahlukatın (yaratılmışların) güzelliklerine benzemez, onlardan hadsiz derece daha yücedir. Yani dünyadaki ve hatta cennetteki tüm güzellikler, O’nun sonsuz güzelliğinin yanında gölgeden ibarettir.
• ​Cenneti Unutturan Cemal: Bu sonsuz güzelliğin bir delili olarak, koca Cennet’in bile bütün güzelliğiyle O’nun Cemalinin sadece bir tecellisi (cilvesi) olduğu ifade edilir. Öyle ki, Cennet ehline (ehl-i Cennet) bu sonsuz, “cemal-i sermedî” (ebedi güzellik) bir saatliğine gösterilse, o anın lezzetiyle Cennet’in tüm nimetlerini unutturacak kadar muhteşemdir.
• ​Sonuç: Böylesine sonsuz (sermedî) bir Cemal’in elbette nihayeti, benzeri (şebihi, naziri) veya misli olamaz. Bu, Allah’ın eşsiz ve mutlak tekliğini (Ehad) vurgulayan yüce bir tespittir.

​Makale: Rızık, İnsan ve Vâcibü’l-Vücud’un Sonsuz Sanatında Tevhidin Dört Perdesi

​Bediüzzaman Said Nursi’nin eserlerinden süzülüp gelen bu dört hikmetli parça, kâinatı, insanı ve rızkı merkezine alarak Vâcibü’l-Vücud’un (Allah’ın) mutlak birliğini ve kemalini dört farklı açıdan ispat eden manevi bir mimari kurar. Bu metinler, birbirinden ayrı konular gibi görünse de, özünde tek bir gerçeğe işaret eder: Tevhidin (birliğin) ve Sâni-i Zülcelal’in sanatındaki muhteşem ahenk.

​I. Rızık Zincirinde Gizlenen Rezzakiyet Sırrı

​Makalemizin ilk perdesini, rızık meselesine dair derin bir tefekkür açar:
​”Rızkınız, yerin hayatına bağlıdır. Yerin dirilmesi ise, bahara bakar. Bahar ise, Şems ve Kamer’i teşhir eden, gece ve gündüzü çeviren Zât’ın elindedir. Öyle ise; bir elmayı, bir adama hakiki rızk olarak vermek; bütün yeryüzünü bütün meyvelerle dolduran o Zât verebilir. Ve O, ona hakiki Rezzak olur.”
​Bu pasaj, gündelik hayatın en temel ihtiyacı olan rızkı, kozmik bir operasyonun nihai sonucu olarak gösterir. Bir elmanın oluşumu, sıradan bir kimyasal süreç değil, Güneş’i ve Ay’ı bir nizam içinde döndüren, kışın ölü toprağını baharla dirilten sonsuz bir kudretin mührüdür.
Eğer o Zât olmasaydı, bir elmayı dahi gerçek rızık olarak vermek mümkün olmazdı. İşte bu zincirleme, kusursuz intizam, rızkın basit bir madde değil, kaynağı Yüce Kudret olan mukaddes bir emanet olduğunu gösterir. Bu perspektif, insanın kendisine gelen her zerrenin ardındaki Hakiki Rezzak’ı görmesini, O’na şükretmesini ve O’na güvenmesini sağlar.

​II. Ebediyete Aday İnsanın Yüce Mahiyeti

​Rızık perdesinin hemen ardından, kâinattaki bu büyük düzenin en anlamlı meyvesi olan insan gelir. İkinci metin, insanın ne kadar büyük bir sır taşıdığını haykırır:
​”İnsanın cevheri büyüktür. Ebede namzettir. Mahiyeti âliyedir (yüksektir). Cinayeti dahi azîmdir. İntizamı da mühimdir. Sair kâinata benzemez. İntizamsız olamaz. Mühmel kalamaz (ihmal edilemez). Abes olamaz. Fena-i mutlak ile mahkûm olamaz. Adem-i sırfa (tam yokluğa) kaçamaz. Cehennem dahi ağzını, Cennet dahi âğuş-u nazindânesini açıp bekliyorlar.”
​İnsan, diğer varlıklara benzemeyen, ebedi hayata aday (namzet) tutulmuş yüce bir cevherdir. Bu yücelik, sadece potansiyelinde değil, aynı zamanda sorumluluğunun ağırlığında da gizlidir. Yaptığı en ufak bir yanlışın dahi “azim” (büyük) bir karşılığı olması, yaratılışının ne kadar ciddiye alındığını gösterir. Böylesine intizamlı, abes ve ihmal edilmekten uzak yaratılmış bir varlık, basitçe yok olup gidemez. Onun sonu, fani bir hiçlik değil, Cennetin kucağı veya Cehennemin ağzıdır. Bu, insanın cüzi iradesiyle dahi evrenin kaderini etkileyebilecek büyüklükte bir varlık olduğunu ve rızkın sadece bir beslenme aracı değil, aynı zamanda ebedi yolculuğun enerjisi olduğunu düşündürür.

​III. Kâinatın Sanatında Tevhidin Kasidesi

​Bu iki büyük hakikat, kâinatın nasıl bir sanat eseri olduğu sorusuna yol açar. Üçüncü metin, yaratılışın bir övgü şiiri (kasidesi) olduğunu ifade eder:
​”Bütün ukûlü hayrette bırakan hikmetli bir cemal-i san’at, faydeli bir hüsn-ü nakış göstererek Sâni’-i Zülcelal’in medayihine bir kaside-i medhiye gibi bir eser gösterir. Meselâ, nar ve mısıra dikkat et.”
​Kâinat, kuru bir varlık yığını değil, akılları hayrette bırakan, hem hikmetli (amaçlı) hem de faydalı bir güzelliği (hüsn-ü nakış) bir arada barındıran muazzam bir sergidir. Narın içindeki kusursuz mimari ya da mısır koçanındaki intizam, tesadüfün işi olamaz. Her biri, Celal sahibi olan Sanatkârın (Sâni’-i Zülcelal) sınırsız gücünü ve inceliğini ilan eden birer övgü şiiridir. İnsan, bu kasideyi okumakla yükümlüdür. O, Rezzak’ın verdiği rızkı (nar ve mısırı) tüketirken, aynı zamanda bu rızkın arkasındaki sonsuz sanatı da müşahede etmelidir. Bu, sanattan Sanatkâr’a yükselen bir idrak yolculuğudur.

​IV. Vâcibü’l-Vücud’un Sonsuz Cemalinde Mutlakiyet

​Son metin, bütün bu güzellik ve düzenin kaynağı olan Zât’ın, mutlak ve erişilmez kemalini ortaya koyarak tevhidin zirvesine ulaşır:
​”Nasılki Vâcibü’l-Vücud’un Zât-ı Akdesi, başkalara hiçbir cihette benzemez ve sıfatları mümkinatın sıfatlarından hadsiz derece yüksektir. Öyle de, onun kudsî cemali, mümkinatın ve mahlukatın hüsnülerine (güzelliklerine) benzemez, hadsiz derecede daha âlidir… bir saat müşahedesi ehl-i Cennet’e, Cennet’i unutturan bir cemal-i sermedî, elbette nihayeti ve şebihi ve naziri ve misli olamaz.”
​Eğer evrende Rızık O’ndan geliyorsa, eğer İnsan ebediyete namzet ve büyük bir sanat eseri ise, o zaman bu düzeni kuran Vâcibü’l-Vücud’un Zât’ı ve Cemal’i de yarattıklarının hiçbirine benzeyemez. Cennetin tüm nimetlerini ve güzelliklerini bile unutturacak kudretteki o cemal-i sermedî (ebedi güzellik), sonsuzluk mührünü taşır. Bütün bu düzenin, bütün bu rızkın, bütün bu ebedi gayenin tek bir kaynağı vardır ve o kaynak, eşsiz, benzersiz, misilsiz ve mutlak olan Allah’tır.

​Makale Özeti
​Bu makalede, dört farklı metin üzerinden İslami metafiziğin temel taşları işlenmiştir. Rızık, kozmik bir nizamın sonucu olarak Allah’ın (Hakiki Rezzak) sonsuz kudretinin delili olarak sunulmuştur. Bu rızkın muhatabı olan İnsan, basit bir fani değil, ebediyete aday, büyük bir hikmetle yaratılmış ve amellerinin karşılığı ya Cennet ya da Cehennem olan yüce bir varlık olarak tanımlanmıştır. Evren ise, nar ve mısır gibi somut örneklerle, Sâni-i Zülcelal’i öven hikmetli bir sanat eseri (kaside-i medhiye) olarak görülmüştür. Son olarak, tüm bu sanatın ve düzenin kaynağı olan Vâcibü’l-Vücud’un Zât’ının ve Cemalinin, yaratılmışların (mümkinat) güzelliklerinden hadsiz derece yüksek ve benzersiz olduğu vurgulanarak, makale Tevhidin mutlakiyetçi ispatıyla nihayetlendirilmiştir. Dört metin de, varlık zincirinin her halkasında, Allah’ın eşsizliğini ve birliğini (Tevhid) ilan eden güçlü deliller sunmaktadır.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com

 

 

Loading

No ResponsesEkim 2nd, 2025